6 Şubat 2025

Divriği’nin Nabzı: Güncel Haberler ve Son Dakika

Divriği’nin Nabzı: Ekonomi, spor, teknoloji, magazin ve daha fazlasıyla güncel haberler burada!

Güneş 1831 yılında aylarca maviymiş: Bilim insanları sonunda nedenini buldu

1831 yazında, güneşin renginin değiştiği ve gökyüzüne ürkütücü mavi ve mor bir parıltı yaydığı bildirildi. O döneme ait raporlar, mevsim dışı soğuklar, başarısız mahsuller ve havada rahatsız edici bir değişimden bahsediyor. Yaklaşık iki yüzyıl boyunca, bu olağanüstü olayın sebebi bir gizem olarak kaldı ve bilim insanları arasında çeşitli spekülasyonlar ve çıkmazlar yaşandı. Ancak şimdi, araştırmacılar bu olayı açıklığa kavuşturduklarını iddia ediyorlar—ancak, beklediğiniz gibi bir neden değil.

1831 yazında, Alman besteci Felix Mendelssohn, Alpler’de seyahat ederken günlüğüne alışılmadık bir gözlem kaydetti. Soğuk hava koşulları ve yakınlardaki tepeleri kaplayan yoğun kar, kışa benzer bir ortam yaratarak mevsime aykırı bir durumu tanımlıyordu. Bu iklimsel anomali, yalnızca yerel bir olay değildi; Kuzey Yarımküre genelinde sıcaklıklar beklenmedik şekilde düştü, bu da başarısız hasatlara ve geniş çaplı zorluklara neden oldu.

dailygalaxy’a göre yaklaşık iki yüzyıl boyunca bilim insanları, 1831’deki alışılmadık soğuma olayının volkanik bir patlamadan kaynaklandığından şüphelenmişti, ancak bunu kanıtlayacak uygun araçlara sahip değillerdi. Şimdi, İngiltere’deki St Andrews Üniversitesi’nden araştırmacılar, sonunda bu olayın sorumlusunun Rusya’nın Kuril Adaları’nda bulunan Zavaritskii Yanardağı olduğunu belirlediklerini iddia ediyorlar.

1831 baharı ve yazı boyunca, bilinmeyen bir volkan, atmosfere büyük miktarda kükürt dioksit saldı. Bu, kısa süreli ancak önemli bir küresel soğuma etkisi yaratarak hava desenlerinde değişikliklere neden oldu. O döneme ait raporlar, Güneş’in ürkütücü mavi, mor veya yeşil tonlarında göründüğünden bahsediyor; bu, atmosferdeki parçacıkların ışığı dağıtmasıyla oluşan optik bir etkidir.

Soğumanın bir volkanik patlamadan kaynaklandığını öne sürmüşlerdi, 

Bu renk değişimleri dikkat çekici olsa da, tarımsal sonuçlar kadar endişe verici değildi. Sıcaklıklardaki düşüş, özellikle Kuzey Yarımküre’de ürün kıtlıklarına, gıda sıkıntısına ve yaygın kıtlıklara yol açtı.

O dönemde bilim insanları, bu soğumanın bir volkanik patlamadan kaynaklandığını öne sürmüşlerdi, ancak doğru kayıtların olmaması kesin kaynağı tespit etmelerini engellemişti. Ferdinandea (Sicilya yakınlarındaki bir denizaltı volkanı) ve Filipinler’deki Babuyan Claro da dahil olmak üzere birkaç aday öne sürüldü, ancak hiçbiri mevcut iklim verileriyle tam olarak uyuşmuyordu. Atılım, St Andrews Üniversitesi’nden Dr. William Hutchison liderliğindeki bir ekibin kutup bölgelerinden alınan buz çekirdeklerine gelişmiş jeokimyasal analiz teknikleri uygulamasıyla gerçekleşti. Bu çekirdeklerdeki mikroskobik volkanik kül parçacıklarını çıkarıp, kimyasal bileşimlerini bilinen volkanik yataklarla karşılaştırarak, araştırmacılar aramalarını daraltmayı başardılar.

Dikkatler Rusya’ya ait Kuril Adaları’na yöneldi

İlk ipuçları Japonya’daki yanardağları işaret etmekteydi, ancak 1831’de bu bölgede büyük bir patlama kaydedilmemişti. Bu durum, ekibin dikkatini Rusya’ya ait Kuril Adaları’na yöneltti. Rus araştırmacılar, yıllar önce toplanmış Zavaritskii yanardağından örnekler sağladı. Bu örnekler, kutuplardaki buz külüyle birlikte analiz edildiğinde, sonuçlar mükemmel bir jeokimyasal eşleşme ortaya koydu. Dr. Hutchison’a göre, bu, çalışmada kritik bir andı:

“İki külü birlikte analiz ettiğimiz an, biri yanardağdan, diğeri buz çekirdeğinden, gerçek bir ‘Evreka’ anıydı. Sayılar aynıydı.”

1831’deki soğuma olayının nedenini belirlemek, büyük volkanik patlamaların iklim üzerindeki potansiyel etkileri hakkında önemli içgörüler sunmaktadır. Dr. Hutchison, benzer patlamaların gelecekte de meydana gelebileceğini ve bu tür olayların modern dünya için öngörülemeyen sonuçlar doğurabileceğini vurgulamaktadır.

“Birçok volkan, benzer bir küresel soğuma olayını tetikleme potansiyeline sahip. Ancak, bir sonraki büyük patlamanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini tahmin etmek son derece zor olmaya devam ediyor” diye açıklamaktadır.

Bu araştırma, uluslararası hazırlık gerekliliğini de gözler önüne seriyor. Benzer büyüklükteki bir patlama, küresel hava modellerini bozarak tarımı, altyapıyı ve ekonomileri etkileyebilir. Bilim insanları, gelecekteki bu tür büyük volkanik olayların etkisini azaltmak ve tahminleri iyileştirmek için geçmiş olayları incelemeye devam etmektedir.

1831 olayının gizemi çözülmüş olsa da, bu tür olayların sıklığı ve ciddiyeti hakkında hala birçok soru bulunuyor. Çalışma, Dünya’nın ikliminin jeolojik aktiviteyle derinden bağlantılı olduğunu ve geçmişteki olayları anlamanın gelecekteki zorluklara karşı hazırlık yapmayı kolaylaştırabileceğini hatırlatıyor.